2 Ağustos 2018 Perşembe

CAHİT BERKAY

Açıkçası bu makaleyi yazmadan önce epey bir araştırdım ,kulaklarımın pasını sildim . Türkiye de film müziği dediğiniz zaman aklıma ilk onun ismi gelir .Çocukluğumdan beri  sayısız kere moğollar konserine gitmişimdir ve her seferinde tadı damağımda kalmıştır. Bence bu grubun belkemiği ise Cahit Berkay'dır . Ülkemizde telif hakları mücadelesini en ön saflarda vermiştir. Bu yazımda dilim döndüğünce onu anlatmak  istiyorum sizlere .
        3 ağustos 1946 'da ıspartada dünyaya gelen Cahit berkay müziğe ilkokulda mandolin çalarak başladı  1959 'da ailesiyle birlikte geldiği istanbulda kabataş erkek lisesine girmiş ,buradan sonra İstanbul üniversitesi iktisat fakültesini 1974 yılında bitirmiştir.
Müzik hayatına 1962 yılında siyah inciler grubunda başladı .1964 'te selçuk alagöz'ün grubunda profesyonel olarak müzik yapmaya başlayana kadar çeşitli amatör gruplarda müzik hayatına devam etti. 1966 da Selçuk Alagöz ile Altın mikrofon yarışmasına katıldıve 3. oldu .1967 'dde Rana Alagöz ile katıldığı müzik yarışmasında yine 3. lük aldı .
1968 yılında ise  türk anadolu rock efsanelerinden moğollar grubunu kuran ilk kadroda yer aldı. 1970 yılında grubun bestelerini yapmaya başladı . Bu yıldan sonra daha folklorik ve Anadolu rock adı verilen tarza yöneldi .
Gitar dışında bağlama , cura ve yaylı tambur da çalmaya başladı . 1971 yılında bir başka efsane  Barış Manço ile grup olarak fransada çalışmaya başladılar .

Bu birliktelik bir yıl sürdü .1976 'ya kadar fransa  ve Avrupa 'da moğollar olarak devam ettiler . 1976 'da moğollar dağıldı ve Cahit Berkay hollandaya gidip bir yıl barmenlik yaptı . Yurda döndükten sonra  45'lik plaklar dışında Selda Bağcan ,Cem Karaca ve Ali Rıza Binboğa ile çalıştı . 1993 yılına kadar çeşitli film müzikleri yaptı . "Selvi boylum al yazmalım ,dila hanım ,devlerin aşkı" en unutulmaz  film müziklerinden olmakla beraber 149  film müziği 58 dizi müziği yapmıştır .Dinlemekten asla bıkmadığım sayısız eser üretmiş bir müzik adamıdır..
 Cem karaca ile birliktelikleri bazı dönemler ara ara devam etmiş 1990 yılında cahit berkayın besteleyip cem karacanın sözlerini yazdığı "kahya yahya " şarkısı  Kuşadası altın güvercin müzik yarışmasını kazanmıştır .


1993 yılına gelindiğinde 1976 da dağılmış olan moğolların tekrar kurulması için imza kampanyası başlatılmış bu çabalar iyi ki de sonuç vermiş "Moğollar 94 " albumü ile efsane bir araya gelmiştir.  Aynı yıl verdikleri konserlerden birine gitmiştim. Sahne enerjileri ,ciddiyetleri , birbirleriyle uyumları her zaman çok hoşuma gitmiştir . Moğolları ayrıntılı bir şekilde başka bir yazımda anlatmak istediğim için çok ayrıntıya girmek istemedim . Bu yazımda özellikle vurgulamak istediğim cahit berkay'ın solo müzik kariyeri olduğu için film müziklerine çokça yer vermek istiyorum . Ancak dila hanım film müziğini kadir inanır 'ın meşhur sahnesi olmadan paylaşmak istemedim.
Solo müzik kariyeri devam ederken 1997 yılında film müzikleri albumleri serisi  volume 1 geldi iyi ki de geldi . ikinci album 1998 de  üçüncü album ise 2001 'de çıktı .Günümüze kadar yine çeşitli sanatçı ve gruplarla olan müzikal işbirliği sürüyor .Ayrıca  moğollar festivallerin olmazsa olmazı olmaya devam ediyor.
Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere .



13 Temmuz 2018 Cuma

PORTİSHEAD


Ne kadar zaman önceydi bilmiyorum ,ya da nasıl bir gündü? Yağmurlu muydu yoksa güneşli mi? Herşeyin flu görünebileceği kadar uzak bir zaman .O günden bana tek kalan buğulu bir ses ve her içim daraldığında dinlediğim bir şarkıydı (bakınız hemen aşağıda )
Portishead 'ı dinlemeye başladıktan sonra uzun bir süre trip-hop tarzında grupları araştırdım .Benzerlerine denk gelsem de müzik alt yapısı ve vokaller anlamında beni daha fazla etkileyebilen başka bir grup olmadı . Belki de ilk albümlerinden bu yana onları dinliyorum .Grubun müziğinde zaman zaman öyle tarzlar birbirinin içine geçmiş halde oluyor ki trip-hop diyerek işin içinden çıkılacak gibi değil .


Caz ,asit caz tarzını müziğiyle harmanlaması ,sadece elektronik dans ve alternatif rock hayranlarını değil ,tekno ,trip-hop ve world beat gibi egzotik dans eden geniş bir kitleye hitap edecek bir müzik tarzı oluşturdular 



grubun nasıl kurulduğuna gelecek olursak Geoff barrow tarafından 1991 de bristolde kurulan grubun adı ise porsithead isimli  kasabadan geliyor .Gitarist Adrian utley ,baterist dave mc donald ve bir barda janis joplin şarkıları söylerken geoff barrowla karşılaşan beth gibbons -ki çok yetenekli bir söz yazarıdır - Bir araya geldiler .
İlk 45 'likler "numb" ve "sour times " basın yayın kuruluşlarının ilgisini topladı .Halbuki ilk albümleri "dummy" (1994) listelerde kalıcı biz iz bırakmamıştı .Barrow ve gibbons 'un canlı konserlere olan isteksizliği ,röpotaj tekliflerini geri çevirmeleri grubun bir duraksama devri geçirmesine sebep oldu .özellikle dummy 'den sonraki çalışmaları çok fazla gecikti .




Bir kere bile gitmedikleri Amerikada albümleri 150 binden fazla satıyor ,yoğun ilgi görüyorlardı . 1995 'te mercury müzik ödüllerinde en iyi album ödülünü aldılar.
Dummy'nin çıktığı 1994 'den 1997 'ye kadar olan dönemde ;Barrow yaratıcılıkla ilgili bir buhran geçirdi , bir de buna mükemmeliyetçiliği eklendiğinde neredeyse grubu bitiriyordu . 97 'de çıkan portishead çok beğenildi 



Hemen ardından 1998'de gelen "PNYC" newyork konserlerinin kayda alınmış haliydi .Bu konser albumünden sonra yıllar bir çok dedikodu ile geçerken ,sürekli yeni albümleri çıkmıştır umuduyla müzik marketlerde keşfe çıkan yüzbinlerce dinleyicilerinden biri de bendim .2008 'de çıkan "third " albumüyle hasret sona erdi . Açıkçası bu albumde en çok dikkatimi çeken şarkı "all mine" vokalleri çok beğendim ,portishead çizgisinde bazı değişimler olabileceğini düşündürdü bana . Genel olarak grup portishead sound'unu korusa da hoş değişiklikler mevcut .Şimdiye kadar ki araştırmalarımda gruptan yeni bir albüm haberi bulamadım umuyorum ki arayı kapatırlar.Bir sonraki makalede görüşmek üzere .



8 Temmuz 2018 Pazar

KARDEŞİME


sensiz yedinci sene bu geçen seni çok ama çok özledim kardeşim .....


bugün blogumda senin sevdiğin ,dinlediğin şarkıları paylaşacağım ,benimle kalmaya devam et .


 















sagopa kajmer senin gittiğin sene öyle bir şarkı çıkardı ki seni düşünmeden dinlemem imkansız  ...





Artık kelimeler çok zor dökülüyor seni düşündüğümde ... Öylesine büyük bir boşluk  , Kardeşin yoksa hayatta dosttan yana yalnızmışsın bunu anladım .Tahmin bile edemeyeceğim kadar çok özledim seni ,umarım sonsuz özgürlüğünde mutlusundur , Ben hep şarkılarımızla seslenmeye devam edeceğim sana . hoşçakal ....





26 Haziran 2018 Salı

NOT

Sevgili okurlarım yaşadığım şehri değiştirmem sebebiyle ev taşıma ve bilimum işlerden ötürü iki hafta yeni makale yayınlayamayacağım affınıza sığınıyorum .bir sonraki makalede görüşmek üzere. Özellikle araştırıp yayınlamamı istediğiniz konular için önerilerinizi bekliyorum .
                      görüşmek üzere

21 Haziran 2018 Perşembe

NATİVE AMERİCAN . KIZILDERİLİ MÜZİKLERİ




Koloniler döneminden yüzyıllar önce amerika kıtası ,doğanın ruhlarına tapan ,onlarla bütünleşmiş avcı kabilelere aitti . Sayısız filme konu olmuş en az bir kaç kabilesinin ismini hepimizin bildiği ancak , Avrupalılar tarafından emsalsiz bir soykırıma uğramış insanlar .Kızılderililer . Son yılllarda türk olduklarına ilişkin oldukça fazla sayıda teori olmaktan çıkan araştırma mevcut. Orta asya ve sibirya türkleriyle kızılderililer arasında DNA çakışmalarına bile rastlanmış .Açıkçası iki halk arasındaki yaşayış ve inanış biçimlerine bakarak bende bu araştırmaların doğruluk payına inanıyorum . 
Avrupalılar tarafından tam 70 milyon kızılderili o ya da bu nedenlerle katledildi . 65 milyon bizon da kızılderililer yiyip hayatta kalmasın diye katledildi . Ama şimdi ne diyorlar özgürlükler ülkesi . bir ülke insanı katlederek kan üzerine kurulan bir ülke .Ve bu ülkenin ikiyüzlü insanlarının bize tehcir'i soykırım yaptınız diye kabul ettirmeye çalışması .... En hafif tabirle kaybolun ordan diyebilirim. Aslında bu büyüleyici halkın müziğiyle başlamak isterdim yazıma ama önce nelerin yokedildiğini söylemek zorunda hissettim kendimi . Topraklarını onlarla paylaşmaya gönülsüz olsalarda tabiat ana'nın hepsini besleyecek kadar zengin olduğunun farkında oldukları için bu medeni görünümlü kana susamış barbarların kıtaya yerleşmelerine izin verdiler . Kendileri tabiattan ihtiyaçları kadar alıyor ,doğanın döngüsüne saygı duyuyor avladıkları her hayvanın ruhunu kutsayıp hayatla barışık yaşarken avlanan konumuna düştüler ve yıllar içinde şeytanın şapka çıkaracağı iğrenç yöntemlerle yokedildiler . 

Dört yüz yıl boyunca ;sürgünler ,ölümler ,savaşlar ,açlık ,esaret .....  Sürekli savaştılar , aralarından bazı kabileler kandırılarak boyun eğdirildi .Kötülüğün ,açgözlülüğün ,hırsın  ne  demek olduğunu medeni geçinen sömürgeci avrupalılardan öğrendiler .
Kızılderililerin dünyanın merkezi olarak düşündüğü yer ,yani kara tepeler (PAHA SAPA ) ,Amerikan başkanı tarafından değersiz olduğu düşünülerek kıızılderililere bırakılmış .Ancak bir süre sonra altınla dolu topraklar olduğu ortaya çıkmış . O dönemde bölgede  yaşayan sioux (siyu) kabilesinin meşhur lideri " oturan boğa" bu topraklar için savaşmaya kararlı olsa da bu savaş fiziksel ve tarihsel olarak yok olmalarıyla sona erdi .
Bugünün Amerikasında modern olarak nitelenen kültürel değerlerin önemli bir kısmı ,kızılderili halkının kültürel değerlerine dayanıyor .Tanıdık gelen bir çok sembol de yine yerli kültüründe yer alıyor .


Kızılderililer için sanatın amacı sadece törensel inançlarını devam ettirmek ve diğer kabile üyelerine saygı göstererek onların ruhlarını ve kendi ruhlarını tatmin etmektir.Kuzey amerikada kızılderili müziği genel anlamda fonksiyoneldir.Halen günlük yaşamın vazgeçilmez parçasıdır ve genelde dini amaçlıdır ,onlar için ruhlar diyarına ulaşmada müzik en önemli etkendir. 
Amerikan yerlileri kendi iç benliklerinden çıkan şarkılara inanırlar .Genellikle hallüsinasyon görürken özel bir sebeple şarkılar yazılır.Çeşitli otlar ve metotlar sayesinde yaratılan şarkılar kişisel hazine gibi algılanır başkası tarafından öğrenilmesi istenmez .




kuzey amerika yerlilerinin müziği vokal ağırlıklıdır . Uzun notalarda asya 'ya özgü duraksamalara rastlanır.,en çok rastladığımız ses stili " sert ve titrek " olandır. Şarkı söyleme tekniği değişkendir yaşanılan bölgeye ve kabileye göre farklılık gösterebilir.Yerliler yüksek sesle şarkılar söylemeyi severler .Bu şarkılar sadece seslerden meydana gelmiştir ve kelime olarak hiçbir anlam taşımazlar .Bazı şarkılar oldukça kısadır ve bir çok kez tekrar edilir .( meditasyon sırasında yapılan mantralarla oldukça benzer olduğunu düşünebiliriz)







Araştırmalara göre sioux kızılderilileri en yüksek sesle şarkı söyleyenlerdir. Navaho'larda onlara benzer . Apache ve pueblo'lar ise normal sayılabilecek tonda fakat avrupa stilinden çok farklı biçimde şarkı söylerler. Pueblo kızılderililerinin müzikleri diğer kabilelerle kıyaslandığında fazlaca çeşitlilik göstermektedir. Coğrafi farklılık şarkılara dolaylı olarak yansımaktadır.



Kızılderililerin genellikle müzik uzmanları yoktur .Ancak şamanlar müziğe olan yatkınlıkları ve kattkıları ile bilinmektedirler. Yerli halka göre bu kişilerin güçleri müzik ile özdeştir.Orta asya kültürü ve kızılderili kültüründe kilimlerdeki çift başlı kartal ,koçbaşı ,ay ve yıldız motifleri birbirinin aynısıdır .Her iki kültürde de aile büyüklerine saygı ,bağlılık ve büyüğünün sözünü yerine getirme adetleri vardır.Ayrıca şaman kültürünün vazgeçilmezlerinden davul kullanımı türk ve kızılderili kültürlerinde oldukça yaygındır. 

kaynakça  için  www.metinsert.com
             www.yasamaugrasi.com
sitelerine çok teşekkür ederim 











13 Haziran 2018 Çarşamba

CEM KARACA

Bir ocak  1945 'te istanbulda dünyaya gelen Cem karaca azeri asıllı bir baba ile ermeni bir annenin çocuğudur  . İkisi de tiyatrocu olan bir ebeveynle büyümenin genellikle kaçınılmaz sonu olarak küçük yaşlarda müzik yeteneği farkedilmiş . Robert kolejde eğitim gördüğü yıllarda adı bir çok grupla anılmaya başlamıştı ancak , oğlunun müzikle ilgilenmesini katiyyetle  istemeyen babası  konserlerinden birinde adam tutup oğlunu yuhalatmıştır . Kolej yıllarında amatör olarak "dinamikler" ve "jaguarlar " gruplarıyla başladığı müzik hayatının ilk profesyonel grubu ise  askerden döndükten sonra 1967 yılında kurulan "apaşlar"  Anadolu müziğiyle gerçek anlamda ilk tanışması askerliğini yaptığı zamanlardır .Daha önce ilgisini çekmeyen halk müziğinin içinde bulundurduğu duygu ve kültür zenginliği ,asker arkadaşının çaldığı bağlamadan yayılan türküler sayesinde kendi müziği ve anadolu ezgilerini birleştirdi  .Askerliği dönüşü Apaşlar grubuyla  yaptığı şarkılar benimde en sevdiklerim . Aynı yıl içinde söz ve müziği kendine ait olan "emrah " şarkısıyla  Cem Karaca ve Apaşlar altın mikrofonda ikinciliği yakalamıştır . Müziklerinde ki farklılık doğu müziğini sentezleyip beat müziği altyapısıyla birleştirmelerinden gelir . O yıllardaki beat müzik ise yapısındaki dans ritmleri ve bas çizgileriyle belirginlik göstermektedir .



Anadolu beat tarzı o yıllarda cem karaca şarkılarına bambaşka bir tat vermiştir bence . 1968 yılının bir başka hit şarkısı "Resimdeki  gözyaşlarının"ileriki yıllarda tekrar yorumlanan versiyonlarından pek tat alamadığımı itiraf etmeliyim .Bir başka açıdan bakıldığında ise 50 yılı aşan bir şarkıdır bu . Benim için ise baba yadigarımdır. Ne zaman babamı özlesem ; bana cem karacayı o sevdirdiği için açıp dinlediğim çokça da söylediğim bir şarkıdır. 




1969 yılından sonra apaşlar'dan ayrılarak grubun baş gitaristi  Seyhan Karabay ile   "Cem Karaca -Kardaşlar "  topluluğunu kurdu .Ve bir diğer efsane şarkı 1970'te  geldi "Dadaloğlu"  Bu şarkıyla listelerde iyi  bir yer edindi . Bu türkü ayrıca Cem Karacanın sola doğru kayışının  bir göstergesi oldu .

1972 'ye Cem karaca "hey" dergisi tarafından verilen  "1971 'in en iyi erkek şarkıcısı " ödülüyle başladı ve  derginin turnesine katıldı. Ancak kardaşlar gitaristi Seyhan Karabay ile arasında baş gösteren anlaşmazlıklar sonrasında yolları ayrıldı . 
Bu durum eşi benzeri olmayan bir değiş tokuşu meydana getirdi .Cem karaca "kardaşlar"dan ayrılıp " Moğollar ile birleşirken ; Kardaşlar da moğollar 'la anlaşamayan  "Ersen dinleten" i gruplarına dahil ettiler .
"Namus belası " , "gel gel " , "obur dünya " gibi parçalar Cem karaca -Cahit berkay  birlikteliğinin ölümsüz eserleri oldu . Özellikle "Namus belası " öyle popüler oldu ki hey dergisinde çizgi roman olarak yayınlandı . Ancak o yıllarda ülkemizdeki telif hakları sıkıntısından dolayı Cahit Berkay çalışmalarını Fransa da sürdürmeye karar verince  Cem karaca ve Moğollar yollarını ayırdı .
Mart 1974 'te  "Dervişan " grubunu kuran cem karaca yoluna Uğur Dikmen'le devam etti .Müzik kariyerinin başından bu yana kullandığı orjinal grup isimlerinden en sevdiğim Dervişan olsa da bu grupla uzun soluklu bir yolculuğu olmadı ne yazık ki . " yoksulluk kader olamaz " bu birlikteliğin ürünüdür.  Şubat 1975'te  yayınlanan "Tamirci çırağı" 45 'liği Cem karacanın siyasi görüşünü ilk kez bu kadar açık vurguluyordu .1977 'de cem karaca artan siyasi gerginlilkle birlikte daha önemli bir figür oluyordu .Cem karaca ve dervişan 1978 'in başında 1 mayıs plağından sonra yollarını ayırdılar. Söz ve bestesi  Sarper Özsan 'a ait bu marş niteliğindeki şarkı komünizm propagandası bahanesiyle yıllarca yasaklansa da bizim kuşağında pek dilinden düşmemiştir söylemeliyim . Ancak sadece bu marş değil bir dönem Cem karaca 'nın bütün şarkıları yasaklanır .
Cem karacanın dervişan'dan sonra kurduğu ,adını da Türkiye 'nin iki ucundan esinlenerek "Edirdahan " koyduğu grup ( yine orjinal bir isim) kurulduktan 20 gün sonra grup üyelerinin eski grupları "kurtalan ekspres" e geri dönmesiyle  eleman değişikliğine uğradı.  1978 'de Cem karaca bu grupla ilk ve son teklisi " Safinaz" ı yayınladı .Bu plak Türkiye de daha önce görülmemiş 18 dakikalık bir rock operaydı . Teklinin diğer şarkıları da Nazım Hikmet  ve Ahmed Arif şiirlerinin besteleriydi . 1979 'da grup dağıldıktan sonra Cem karaca kariyerine uzun yıllar solo olarak devam etti .
1990 'larda yurda dönüşüyle birlikte yine Uğur Dikmen ve Cahit Berkay 'la birlikte " yiyin efendiler " albumünü yayınladı .Sözleri kendisine müziği Cahit Berkay 'a ait olan Kahya Yahya şarkısı ile Altın Güvercin en iyi şarkı ödülünü kazandı.
1992 'de  "raptiye rap rap " ve "ıslak ıslak"  besteleri ile büyük başarı yakaladı .

1999 ' da  Cahit Berkay , Engin Yörükoğlu , Ahmet Güvenç ve Uğur Dikmen 'in  desteğiyle " Bindik bir alamete " albumünü yayınladı . Bu albümde en sevdiklerimden biri Cem karacanın o özlenen sesini doyasıya hissedebildiğim "Kerkük Zindanı"  olmuştur hep 
Mayıs 2001 de ,Barış Manço'nun ölümünden sonra vokalistsiz kalan " Kurtalan ekspres " ile beraber çalmaya başladı. 2002 de "yol arkadaşları "isimli grubu  kurup yine onlarla sahne aldı . Ölümünden önce kaydettiği şarkıların ilki ise ölümünden kısa süre sonra yayınlandı ( hayvan terli teklisi ) 
   Cem Karaca 'nın yıllar boyunca sürekli farklı müzisyenlerle olan  grup birliktelikleri  onun müziğini zenginleştiren önemli öğelerden sayılabilir. 
8 şubat 2004 'te solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle öldüğünde ; bazılarımız gençliğinin en güzel çağını ,bazılarımız  güzel çocukluk anılarını ,bazılarımız  resimdeki gözyaşlarını , eski tüfek solcular ise davalarının en güçlü seslerinden birini kaybetmiş oldular . Benim için türk rock müziğinin Üç büyüklerinden dir .Ancak tarzıyla Erkin koray ve Barış Manço 'dan  her zaman daha farklı olmuştur .
Cem karaca , 1 mayıs meydanlarının coşkusu ,anadolu dağlarından seslenen yiğitlerin isyanı , romanlara öykünen hayalperest çırağı gerçeğe döndüren ses ,geçmişine dönüp bakamayanların sakladığı gözyaşıdır.
Benim içinse kulaklarımdan tınısı gitmeyen bir baba yadigarıdır , gülhane parkındaki o malum ceviz ağacıdır .Yaklaşan ayrılık günümüzdür .Nurlar içinde yatsın .


1 Haziran 2018 Cuma

İSKANDİNAV MÜZİĞİ / VİKİNGLERİN İZİNDEN


  Merhabalar fazla bekleyemedim. Çok fazla incelenmesi gereken ,derinliği olan bir tür iskandinav müzikleri .İçlerindeki en erken müzik gelişmesi ,aralarında avrupaya en yakın olan Danimarka da gerçekleşiyor.





Yakın zamana kadar avrupa müziğine önemli bir katkı ya da etki yapamasalar son yıllarda özellikle metal müzik alanında epey hayranı olan bir ekol oldular .Öyle ki nereye baksak iskandinav müzikleri ,dizileri etrafımızı sardı.Kabul etmeliyim ki içlerinden dinlediğim bir çok örnek epey büyüleyici .Kendimi o coğrafya da  hayal edebileceğim kadar güçlü müzikler .


    Bu müziğin gelişiminin izini 19 . yy 'da ki  "ulusal akımlar " dönemine dek sürdüğümüzde , bestecilerin kendi ulusal kaynaklarını araştırmaya ,derlemeye ve değerlendirmeye yönelmesiyle oldukça sıradışı melodiler meydana geldi . Özellikle  "Edward Grieg" ve  "Antonin Dvorak " favorilerimdendir .




Son yıllarda ise dünyaya elektronik müzik gruplarıyla yayılmaya başlayan bu müzik genellikle melankoli dozları epey yüksek olsa da müzik piyasalarında giderek kendine sağlam yer edinen müzisyenler var .


.Özellikle  "Ane Brun " dan bahsetmek istiyorum .
2003 yılından bu yana çıkardığı sekiz albümle ,çizgisini bozmadan , zenginleştirerek ilerleyen bu norveçli müzisyen  yaklaşık on yıl önce birden dinlemekten vazgeçemediğim  bir ses oldu . Müziğinin akustik ağırlıklı olması ve vokallerinin kalitesi o yıllardan bu yana hiç bozulmadı . İskandinav müziğin karamsarlığını ,melankolisini , sakin tınısını oldukça iyi yansıttığını düşündüğüm  için  yazıma onunla son veriyorum hoşçakalın 



FLAMENKO



Merhaba 
Gençliğimden beri dinlemekten asla bıkmadığım bir şarkıyla başlamak istedim .Filmi zaten efsanedir ancak Antonio banderas 'ın özel hayranlığımı kazanması bu şarkıdaki performansı sayesindedir . Özellikle gitarıyla tacizci patakladığı sahneye bayılırım . Bir çok şarkıda bu ateşli insanın içini kıpır kıpır yapan havayı bulsak ta aslında flamenco müziği bence derin ve coşkulu acıları daha çok yansıtıyor .Tek bir yazıda bu efsaneleşmiş müziği anlatma mümkün değil .O kadar çabuk tüketmek istemiyorum .Ruhumun bir köşesinde bu müziğe ait olduğumu hissediyorum. Antonio banderas'la başladığıma bakmayın kısaca endülüs halk müziği olarak tanımlanan bu müzik ; ispanyanın endülüs bölgesinde uzun yıllar bir arada yaşamış olan   hristiyanlar , ispanya yahudileri ,  müslüman  araplar ve çingeneler tarafından oluşturulmuş bir müziktir.Yani tam anlamıyla enfes bir sentez .Oluşturan topluluklara baktığımızda görülen çeşitlilikten ötürü flamenko ezgilerinde tüm bu etnik ezgileri görebiliyoruz .

Bulundukları toplumda dışlanmış ,hor görülmüş toplulukların sesi olmuş ,yoksulluk içinde yaşayan endülüs  çingeneleriyle  daha da gelişip dünyaya yayılmıştır .


Bu "her yerin yabancısı " insanların yersiz yurtsuz olması ,tüm yeteneklerine rağmen toplumun saygın kesimlerince bir türlü kabullenilmemeleri ve birde üstüne üstlük sürekli haklı ya da haksız yere aşağılayıcı bir suçluluk muamelesi görmeleri beni her daim üzmüştür . Bunca acının üzerine birde hayalperest diktatör hitlerin yahudilerle birlikte katlettiği yüzbinlerce çingene . Dünyayı gezen bu kültür belleği insanların en büyük zulme uğraması bugünkü flamenko müziğinin yayılmasını da epey etkilemiş diye düşünüyorum .
Ve flamenko müziği ile jazz müzik arasında oluşumları açısından büyük benzerlik görüyorum .Jazz müziğin düzene başkaldıran isyancı yapısını flamenko müziğinde de görmek epey mümkün .

Flamenkonun dansındaki sert  duruşlar ,hareketler ,ifadeler  bana hep onların düzenle olan kavgalarını düşündürüyor .Yaşadıkları tüm zorluklara rağmen yaşam biçimlerinden vazgeçemeyen ,acıları kardeş gibi kucaklayan bu insanları seviyorum . 
Üç çeşit flamenko şarkısından bahsetmek istiyorum .En ağır başlı olan  "conte grande" ; ( büyük şarkı ) adıyla anılan ve ölüm ,keder ,ve dini konularını işleyen " conte jando " dur ( derin şarkı ) ikisinin arasında ise " cante intermedio ( orta şarkı )bulunuyor .Dokunaklı ama daha az ağırbaşlı ,ve çoğunlukla doğu müziğinden esintiler taşıyan flamenkolardır.

En hafif tarz olan "cante chico " (küçük şarkı ) ise aşk ,kırsal yaşam ve eğlence konularını işler .
     Her tarzın kendine özgü bir ritmi ve akor yapısı var . 1840 ' larda ise  gitardan çok  şarkı ve dans ağırlıklı olarak altın çağını yaşıyordu . Önceden  "Cante " ler yani flamenko geceleri sadece yerli halkın evlerinde düzenlenirken  1842 de ilk flamenko gece klubü  "cafe cante "  Sevilla ' da açıldı .  Günümüzdeki modern flamenkonun  başlangıcı kabul ediliyor. 1936 'ya kadar yine de çok fazla dünyaya yayılmamış bu güzel müziğin kaderini ispanya iç savaşı değiştirmiş .Bir çok önemli sanatçının ülkesini terketmek zorunda kalmasıyla flamenkonun sınırları ispanyayı aşarak dünyada yaygınlaşmasının yolunu açtı.  1950 'lere geldiğimizde artık flamenko 'ya  özel festivaller düzenlenmeye başladı ve 1960 'lara gelindiğinde bu görkemli müzik en saf haliyle yeniden dirildi . 
bu adamların his ve duygularıyla birbirlerine böyle uyum sağlamaları beni oldukça etkiliyor . ilerleyen zamanlarda flamenko ya tekrar ayrıntılı bir şekilde eğilmek istiyorum bir sonraki yazımızda görüşmek üzere 

15 Mayıs 2018 Salı

SEVDALİNKA

Bu güzel ,gönül okşayan müzik balkanlardan ;boşnak kardeşlerimizden geliyor .Bosna geleneksel müziği ,Çeşitli balkan ezgilerinin karışımıdır .Bu karışımın en meşhur örnekleri de aşk şarkısı "Sevdalinka "dır .Oldukça da güzel bir karışımdır .İlk gençliğimden beri severek dinler ,dinledikçe  de o diyarlara gidebilmenin hayalini kurardım . Hala kısmet olmadı ,müzikleriyle hayal diyarlarına gidebilmek kaldı bana da .
      Avusturya -Macaristan yönetimi sırasında Boşnaklar ; Klarnet svireda (kavala benzer ) , Gajda ,Tulum ,Diple ,Ağız mızıkası veya Armonika kullanmışlardır.
Türkiyedeki Boşnaklar ise en çok "akordeon ve gusta'yı " kullanmaktadırlar . Gusta ,tek telli ve uzun saplı bir çalgıdır . Ağaç oyularak çalgının gövde ve sapı birlikte yapılmıştır .Şekli armudi yaprak biçimindedir . Türkiye' ye yerleşen boşnakların diğer çalgısı "Akordeon " ise   yüzyıldır bu topraklarda kullanılmaktadır .
Piyano tuşlu olanına "Armonika yada Harmonika " denir .Düğmeli olanına ise "Dugmereta " denir . 


Bosna'daki  "sevdah kelimesi ,Türk dilinde aşkın ıstırabını ifade ediyor .Benim de dinlediğim ezgilerde en çok hissettiğim duygu bu " Aşk acısı " .Bu şarkılarda bir türlü kavuşamamak var ,karşılıksız aşk var , dinleyene çok net yansıtılan duygular .
"Sevdah " kelimesinin kökü ise arapça da "sawdah" kelimesinde bulunup " siyah safra"anlamına gelir. Aşk acısını ,hüznü melankoliyi anlatır .İnsanın aşk acısına dayanamadığı noktada ölümle eşit olan aşk sarhoşluğunun içinde kaybolan bir aşk duygusuymuş .
Sevdalinkalarda geçen " avlu ,çardaklı bahçe ,aşık penceresi ,ahşap oymalı kapılar " sevdalinka'nın alt yapısını oluşturan çok kültürlü .çok kimlikli bir kentli yaşam biçimini de anlatıyor.
Orta ağır tempoda giden ve yoğun duygusal melodik hatlara sahip ,genellikle  "hicaz " ya da "kürdi " gibi makamsal dizilerin bolca kullanıldığı ve melankoli duygusunun hakim olduğu sevdalinka'nın bilinen ilk örneğinin "Bolest muje carevica olduğu söyleniyor .
Boşnak kültürünün ayrılmaz bir parçası olmakla birlikte , Hırvatistan , Makedonya ,Karadağ  ve Sırbistan dahil olmak üzere eski yugoslavya bölgesinde yayılarak sahiplenilmiştir.
Bir çalgıyla beraber söylenmesi , hece vezninin kullanılması ,Aşk ,kadın gibi konuların işlenmesi bakımından türküler ve sevdalinkalar benzerlik gösterir .Bu benzerliklerin ;anadolu kökenli saz şairlerinin balkanları dolaşıp saz çalıp türkü söylemelerinin etkisiyle olduğunu söyleyebiliriz..Bu iki türde de  Sevgili tipinin ortak özellikleri bulunur. Sevdalinkalar aşk şarkıları olduğu için kadın ve kadının fiziksel özellikleri ,gözleri ve dudakları ,saçlarının tasviri geniş yer tutar .Özellikle sevdalinkalarda sevgili " Dilber " olarak nitelendirilir .
Bizim türkülerimizde de önemli bir yer tutan "bülbül" motifi sevdalinkalar ve türkülerin ortak yanlarından birisidir.İmkansız aşkın acısını iliklerinize kadar yaşatan bu şarkılar ,aynı zamanda ruhunuzu doyuracak bir müzikal zenginliğe sahip .Gerçekten çok otantik şarkılar . yazıma gönül telinizi titretecek bir sevdalinka ile son veriyorum  müzik ve sevdayla kalın 

12 Mayıs 2018 Cumartesi

UYGUR HALK MÜZİĞİ

              ORTA ASYA TÜRK TOPLULUKLARI 

UYGUR HALK MÜZİĞİ  KÜLTÜRÜ

Merhaba  günlerdir öğrencilerime verdiğim ödevlerden ötürü orta asya türklerinin müzik kültürlerini araştırıyorum .Oldukça ayrıntılı araştırma sonuçlarını sadeleştirerek biraz olsun açıklamak istedim.
Öncelikle uygur halk çalgılarından biraz bahsedelim. Uygurlar için müzik hayatlarının vazgeçilmez bir öğesidir .Hemen hemen tüm evlerde bir iki tane halk çalgısı bulunur .Telli ,yaylı ,üflemeli ve vurmalılar olarak onlarca çalgı mevcuttur.
Telli çalgılar arasında; tembur, revap, dutar ve kalun,
    Yaylı çalgılar arasında; ecek, hoştar, satar,
    Üflemeli çalgılar arasında; zurna, ney, miskal ve balaman,
    Vurmalı çalgılar arasında da def, nağra, taş vb. bir kaç tanesini sayabiliriz .
vurmalılar arasından "nağra" bir zamanlar savaş davulu olarak kullanılmış .Zaten genel olarak türk kültüründe ve devletlerinde davul ve türevleri her daim savaş meydanlarında yerini almıştır Selçuklulular daha devlet kurulmadan önce  1305 te gaznelilerle yaptıkları savaşlarda "davul" ve "nakkare" kullanmışlardır. Osmanlı'da zaten "mehteran bandosu" malumunuz .


Yazılı kaynaklara göre uygurların bilinen en eski müzik örnekleri günümüzden 6 bin ila 8 bin yıl öncesine dayanır .Uygurlarda müzikli eğlencelere "meşrep " adı verilir. Sincan'ın  Dolan bölgesinde yaşayan halk yediden yetmişe büyük küçük ,genç yaşlı ,kadın erkek hep beraber Dolan meşrebine katılmaktadır .İli bölgesindeki "ottuz oğul meşrebi"nde genellikle birbirini yakından tanıyan ,samimi erkek akran grupları bulunur .Bu meşrebe kadınlar kesinlikle katılamaz . 
Uygur müziğinin en prestijli ve en iyi bilinen türü makamdır .
Dolanlara özgü "Dolan makamı" vardır .Dolan makamı ; Zilbayavan ,Uzhal ,Rak ,Muşaverek ,Bombayavan ,Cula ,Simbayavan ,Dogamet ve Hurekbayavan olmak üzere dokuz çeşitten oluşur.
Makamın yanı sıra uygurlar şarkılı epik hikayelerinin (destan) ve öyküsel şarkıların (koşuk ,lopar,aytış ve meddi name) ,dans müzik süitlerinin (sanem),enstrumental müziğin sufi törenleriyle ilgili müzikal türlerin ve daha çok dünyadaki çile ile hüsran dolu ,aşkın azabı konulu halk şarkılarının geniş repertuarının popüler geleneklerini de korumuştur.


Güney vaha kentleri Hotan ve Kaşgar 'ın müziksel gelenekleri Buhara ve Semerkant'in orta asya gelenekleriyle yakından ilişkiliyken ;Doğu vaha kentlerinden Kumul müziği ;Kuzeybatı çin müziğiyle daha yakından ilişkilidir.
Bugüne kadar bölgenin vaha kentlerinden her biri kendi sesini ve repertuarını korumuştur .
Uygur araştırmacılar ,müziklerinin kökenini çin'in kuzeyinde yaşayan çin hanedanının en eski vakayinamelerinde bahsedilen "Di" halkına ve M.Ö 11.yy  'a dayandırmaktadırlar .


11 Mayıs 2018 Cuma

UFUK BEYDEMİR

merhaba 
yaklaşık  altı ay önce SOFAR SOUNDS ' u keşfettim .Evlerde az kişiyle samimi bir ortamda yapılan mini konserler çok hoşuma gitti .Oldum olası akustik müziği çok severim zaten . Yepyeni ,gün yüzü görmemiş şarkılar kadar ,sevilen şarkıların coverlanmış halleri  de dinlenmeye değer . Videolar arasında gezinirken Ufuk Beydemir 2in  " Ay tenli kadın" şarkısına  denk geldim .Girişteki solo ; zaten santuru çok sevdiğim için  ilk dakikasında aldı götürdü beni . Son zamanlarda dinlediğim en iyi tanınmamış şarkıydı . Vokal tarzından müzikal altyapısına kadar çok güzeldi . Cem karaca hayranlığının vokal tarzında kendine özgünlüğünü etkilememiş olması takdir edilecek bir şey . 70'lerin tarzını çok sevmesi  de bende o tarzda gelecek bir retro albüm beklentisi yarattı .Umarım beklentim boşa çıkmaz .Şahsen duyguların ,müzikal amatörlüğün henüz yok olmadığı o dönemleri çok ama çok seviyorum . Yeniden plaklar piyasaya sürülmeye başlansa çok sevineceğim muhakkak .

  Ufuk Beydemirin  23 mart 2018 ' de yayınladığı  "Sevda gibi " albümünü dinlemenizi tavsiye ederim ;ancak albümdeki  "ay tenli kadın" yorumu bende biraz hayal kırıklığı yarattı .Şarkıya büyüsünü veren santur yorumu albümde yoktu ne yazık ki bu da şarkıyı sıradanlaştırmış . Albümle henüz pek alışamadık birbirimize ama genele baktığımda sürekli beste yapan ,üreten bu genç adamın başarılı olmasını diliyorum . 
                Gelecek bölümlerde sofar sounds mevzusuna tekrar döneceğim .Ayrıntılı araştırmayı istediğim bir konu.  Müziğin gittikçe elektronik hale geldiği günümüzde ben biraz eski kafalı düşünüyorum sanırım ama ; samimi duyguları abartısız yansıtan ,popülerite kaygısının kalitelerini etkilemesine izin vermeyen -ki bazı hallerde popülerite olgusundan tamamen uzak durmaya çalışan müzisyenler de var - , farklı çalgıları farklı soundları denemekten usanmayan müzisyenleri daha çok desteklememiz gerektiğini düşünüyorum 
     Gelecek yazımızda görüşmek üzere 

22 Nisan 2018 Pazar

DOLORES O'RİORDAN

15 ocak 2018 de aldığım haberle gençliğimin en güzel parçalarından birini daha sonsuzluğa kaybettiğimi öğrendim .
90 larda gençliğini yaşayan bizler için zombie şarkısıyla başlayan bir salgındı the cranberries .Ancak dolores'in eşsiz sesi olmasaydı zannetmiyorum ki grup böyle bir populerite yakalayamazdı .

HİNT MÜZİĞİ

                                      HİNT MÜZİĞİ





Dinlemekten asla bıkmayacağım ezgilerin bir kısmı da hint müziğine ait öyle bir büyü var ki danslarında ,müziklerinde ,kıyafetlerinde .... Saatlerce izlesem ,dinlesem sıkılmıyorum .Uzun zaman merakımı çeken bu müziği araştırıp sizinle paylaşmak istedim

19 Nisan 2018 Perşembe

HAYDE BRE EFELER


merhaba 23 nisanın yaklaştığı günlerde blog'uma memleketimin zeybeklerini tanıtarak başlamak istedim . eski  bayramları çok özlüyorum ,gerek kostümler gerekse gösteriler açısından çok gösterişli olurdu .Bayramı bayram gibi kutlardık ;birçoğumuz o yıllarda öğrendiğimiz halk oyunlarını hala oynarız .
         
  Ege denilince akla zeybek gelir. Mert ,cesur ,atılgan ,mazluma dost ,haksızlığa düşman olarak tanınırlar. Türk köylüsünün tipik bir örneğidir.Kurtuluş savaşında gösterdikleri başarılar ünlerine ün katmıştır.Bugün zeybeklik tarihi bir anı olarak yaşatılmaktadır.