HİNT MÜZİĞİ
Hint müziği, terminoloji, üslup ve müziksel gramer farklılıklarından ötürü Hindustani müzik (Kuzey Hindistan) ve
Klasik Hint müziğinin kökenleri en eski yazıtlarda bulunur. Bunlar, Hint geleneğinin bir parçası olan Veda’lardır. Vedalardan biri olan Samaveda müziği kapsamlı biçimde tarif eder. Klasik Hint müziği ayrıca aydınlanmayı elde etmek için kullanılan bir meditasyon aracıdır. Bütün bu ezgilerin farklı türlerinin (Ragalar), “Kundalini” nin yolu boyunca dizilmiş olan çeşitli çakraları (enerji merkezlerini ) etkilediği düşünülür.
Karnatik müzik (Güney Hindistan) olmak üzere apayrı müzik alanları olarak ele alınıyor.
Efsaneye gore, Hint mitolojisinden bir figür olan Brahma bu müziği eşi olan Devi Saraswati’ye vermiş . Saraswati’nin elinde tuttuğu Veena bu müziği temsil eder. Devi Saraswati sadece bilginin kendisi değil ayrıca müziğin de kendisidir. Müzik, Devi Saraswati’den Maharishi Narad’a gitti ve ikisinin arasındaki birleştirici bağın Veena olması müziğe has bir ironidir. Guru Narad Gandharvalara, Apsaralara, Kinnaralara (cennetsel müzisyen ve dansçılar) müzik öğretti. Müziğin kaderinde İnsan’a ulaşmak vardı. Müzik hala cennetteydi ve onu dünyaya getirenler büyük müzisyenler, mucitler ve araştırmacılar oldu. Yetenekli müzisyenlerin yılmak bilmeyen ve sürekli çabaları cennetin müziğini insanoğluna taşıdı. Bu müzisyenler, bugün klasik müzik olarak bilinen bilim, bilimsel kurallar ve teknikleri kesfettiler. Klasik müzik halk müziğinin bilimsel türüdür.
Bu ayrım pek çok bakımdan her iki bölgenin farklı kültürel ve politik tarihini yansıtıyor :
Güney Hindistan, görece bozulmamış Hindu kültürüyle, geleneğe sıkı sıkıya bağlı, şeklen tutucu, Sanskrit metinlerine
ve önceki din adamı/bestecilere uymaktan gurur duyan bir müzik üretirken, Hint müziği, Aryanlarla ( soylu ,asilzade ) başlayıp
İngilizlerle son bulmuş olan 4000 yıllık sürekli bir istila ile göçe zorlanmış bir bölgeden geldiği için doğal olarak
yaşadığı sentezleri yansıtır
ve her ne kadar geleneğe saygı tüm Hint müziğinin en önemli bir parçası olsa da, o miras aldığı geleneğin
kısıtlamalarından fazla etkilenmemiştir. Pratikteki doğaçlama tüm Hint müziğinde merkezi bir rol oynar.
Kuzey Hindistan'daki İslam ve Hindu kültürlerinin çarpışmasının bir başka sonuucu da daha az dine dayalı bir
müziğin ortaya çıkmasıydı. Dikkatin geleneksel metinlerden saf müzik alanını kayması Hint müziğinde daha esnek,
daha maceracı bir tavrın doğmasına yol açmıştır. Fakat tarihsel ve kuramsal açıdan Hint müziğinin tümü ülkenin
ruhsal hayatının içindedir. Müziğin ilkeleri ruhani ilkelerdir, yasaları ruhani yasalardır ve bu yasaların otoritesi
dindir. Estetik ve dini düşünce ayrılmaz şekilde birbirine bağlıdır. Hint müziğinin tarihi, büyük ölçüde Hindu ve
Müslüman din adamlarının öğretilerinin ve buyruklarının bir toplamıdır. Bir müzik kuramı kitabının bir dinsel
ödevler kitabından ayırmak mümkün değildir ve müzik hakkında çok sayıda eser olmasına rağmen sistematik, yalın bir
müzik kuramı neredeyse yok gibidir. Bu arka planın Hintli müzisyene en büyük avantajı dünyevi açıdandır.
Hintli müzisyen, böylece bir yığın kuramsal ve işe yarayacağı şüpheli tavsiyeye uyma yükünden kurtulmuş ve müziği
gerçekten çalma konusunda büyük bir özgürlükle başbaşa kalmış oluyordu. Özetle, Hintli müzisyene kalan tek kuramsal
bilgi teknik değil tamamen estetik karaterdeydi. Hint müziği öğrencisinin, müzisyenliği geliştirmek için bir
icracıdan pratik bilgi almak ve ustasının da yardımıyla, kişisel gelişimini ve müziksel kendine yeterliliğini
sağlamaktan başka bir seçeneği yoktu.
Hint müziğinde, doğaçlamanın içinde gerçekleştirdiği çerçeveye RAGA adı verilir ve bu değişken bir çerçevedir.“Raga, insanların kalplerine ve akıllarına iz bırakandır.” Bir raga, bir melodinin üstüne kurulu olduğu beş ya da daha fazla sayıda notaya dayanır. Ragalar belirli melodilere de işaret edebilirler. Klasik Hint müziği geleneginde ragaların farklı “ruh hallerini” uyandırdığına inanılır. Böylece, dinleyen kişinin deneyimini “resmeder”. Bunlar çoğu zaman bir mevsime ya da günün bir anına denk düşecek biçimde seslendirilirler. Klasik Hint müziği her zaman raga üstüne kurulur. Popüler Hint film müzikleri gibi klasik olmayan müzik de bazen kompozisyonlarında ragalar kullanırlar. Ragini, raganin “dişi” eşi için kullanılan kadim bir terimdir. Notalar her ne kadar raga’ların önemli bir kısmı olsalar da, tek başlarına ragayı oluşturmazlar. Raga gamdan öte bir şeydir. Pek çok raga aynı gamı paylaşırlar. Bazı Hindustani (Kuzey Hindistan) ragalarına günün belirli bir anı ya da belirli bir mevsim atfedilir. Mesela muson zamanında musonlarla bağdaştırılan Malhar raga grupları çalınır. Yine de bu tarifler kati bir şekilde uygulanmaz.
Sanskritçede "duymak" anlamına gelen, kullanılan en küçük aralık olan SRUTİ ve raganın moleküler yapısı olarak
tanımlanan ve ezgisel etkinliğin çevresinde döneceği bir merkez olarak kullanılan SWAR ve Sanskritçede "avuç"
anlamına gelen ve ritmik çevrim olan TALA da değişkendir. Bu yüzden Hintli müzisyenin esas hammaddelerinin hepsi de
sabit olmayıp, yoğrulabilir karakterdedir. Hintli müzisyen için doğaçlama, müziksel hayatın bir gerçeğidir.
Klasik Hint müziği tarihteki en gelişmiş ve tam müzik sistemlerinden birine sahiptir. Klasik Batı müziği gibi oktavı 12 semitona ayırır. Bunlardan yedi temel nota sırasıyla Sa, Re, Ga, Ma, Pa, Dha ve Ni’ dir. Bunlar Do, Re, Mi, Fa, Sol, La ve Si’nin yerini alırlar.
Eski zamanlarda doğanın cömert çeşitliliğini ruhlarının aynasında gören bilge insanlar, içsel varlıklarının doğanın çeşitli çağrılarına farklı yanıtlar verdiğini hissettiler (elementler, kuşlar ve hayvanlar, mevsimler, günün saatleri). Böylece yedi notanın ve sayısız ragaların ya da duygusal hallerin bilgisi ortaya çıktı.
NI En son swar, NISHAD ya da NI, görkemli filin çağrısından dogar. En son merkez olan Sahasrara’yı harekete geçirir. Bu merkez limbik bölgede bulunur ve Aydınlanmanın merkezidir.
DHA Altıncı ses olan DHAIVAT, ya da kısaca DHA, kurbağanın sesinden doğar. Affedicilik ve hoşgörüyü yerlestirir. DHA, beyinde optik kiyazma seviyesinde yer alan Agnya Çakranın notasıdır.
PA Beşinci swar, kuku kuşunun sesi olan PA, PANCHAM’in kısaltılmasıdır. Saf iletişimi ve kolektivite duygusunu tesis eder.
MA Dördüncü ya da ortanca sese MADHYAM ya da MA denir. Bu aslen turna kuşunun sesidir. Kalp çakra ile bağlantılı olan özgüven hissini verir.
GA Üçüncüsü GANDHAR’dir ve GA olarak kısaltılır. Keçi (ya da koyun) sesini temsil eder. Üçüncü çakra olan Nabhi çakradaki içsel huzur ve tatminkarlık hissini harekete geçirir.
RE İkinci ses RE olarak kısaltılan RISHABA’dır. Boğanın sesi. SHUDDH RE Aortik pleksus hizasında bulunan Swadistan çakradaki saf yaratıcılığı ve saf bilgiyi uyandırır.
SA adı verilen ilk ses SHADJA’nin kısaltılmasıdır. Tavus kuşunun sesini temsil eder. Temel sestir ve ragadaki her notada SA’dan bir parça vardır. Dolayısıyla ilk merkez olan Muladhara çakraya tekabül eder. Bu çakra insanın içinde bulunan hassas bedenin temelidir.
|
Böylelikle raga malzemeyi, malzemeyi işlemenin standart yollarının ve icranın çerçevesini sağlıyor.
Ayrıca standartlaşmış pek çok süsleme ve çarpma sesleri de vardır. Fakat her şey bir akış içindedir ve son halini
icra sırasında alır. Bir başka özellik de, çoğu doğaçlama müzikte olduğu gibi, müziği oluşturan bileşenlerin
açık hiyerarşik değerlere sahip olmasıdır. Bir parçanın kişiliğinin en güçlü ifadesi, en küçük ayrıntıda bulunabilir.
KLASİK HİNT MÜZİĞİNDE ENSTRÜMANLAR
TANPURA
“Bütün enstrümanların annesi” olarak tanınan tanpura çoğu Klasik Hint müziği şarkılarına eşlik eder. Arka fonda çoğu zaman duyduğunuz “derin sesi” sağlar. Pek çok boyu vardır. Genelde 4 ya da 5 tellidir ve bunlar şakılara göre farklı notalara akor edilebilirler. Düzgün çalındığında tanpuranın notaları birleşip tek bir ses gibi çıkar. Tanpura, sesi tam ayarında tutar. Yankılanan güçlü derin sesi gösterinin girişi için gerekli ortamı hazırlamaya yardım eder. Hem enstrüman hem de çalınışı çok basit görünse de tanpurayı akor etmek ve çalmak çok fazla deneyim ve çok iyi bir kulak gerektirir.
Tanpura olgun tahtadan ve oyulmuş balkabağından yapılır. Enstrümanın boyu 1 ile 1,5 metre arasında değişir. Bugünlerde küçük Tanpuralar da müzisyenler arasında oldukça revaçtadır. Teller fildişi, kemik ya da tahtadan yapılmış olan köprünün üzerinde yer alır.
Tanpura olgun tahtadan ve oyulmuş balkabağından yapılır. Enstrümanın boyu 1 ile 1,5 metre arasında değişir. Bugünlerde küçük Tanpuralar da müzisyenler arasında oldukça revaçtadır. Teller fildişi, kemik ya da tahtadan yapılmış olan köprünün üzerinde yer alır.
Tanpuranın dört teli vardır. İlk üç tel çelikten, dördüncü tel ise pirinçten yapılmıştır. İlk tel düşük oktavda Pa notasında ses verir. Sonraki iki tele 'Jori' ya da ikiz teller adı verilir. Bunlar orta oktav Sa da ses verirler. Son tele Kharaj adı verilir ve bu tel düşük oktav Sa da tınlar. Bazen Ragalarda Pa notası kullanılmaz, ilk tel raganın belirgin olan notasına akort edilir.
Örneğin Raga Malkauns'ta Pa notası çıkarılmıştır. Bu yüzden bu Raga söylenirken ilk teltiz oktav Ma' ya akort edilir.
Tanpura çalınırken çok yetenek gerektirmez ancak sesin sürekliliği sağlanmalıdır. Teller parmak uçları ile nazikçe birbiri ardına çalınmalıdır. Birinci tel orta parmak ile geri kalan teller ise işaret parmağı ile çalınır. Tanpura çalınırken genellikle dik tutulur. Sukabağının düz kısmı yere dayanır.
Erkek ve kadın şarkıcılar tarafından farklı boyutta Tanpuralar kullanılır. Erkek şarkıcılar erkek sesine uyan derin ses üreten daha kalın telli büyük boy Tanpuraları kullanırlar. Kadınlar tarafından kullanılan Tanpuralar ise küçük yapıda ve kadın sesinin yüksek oktavına uygun imal edilirler.
Güneyde kullanılan Tanpuralar ahşap gövdelidir, ancak kuzeyde kullanılar sukabağı gövdeliler daha titreşim verir. Maharashtra'da küçük bir kasaba olan Miraj, iyi kalite Tanpuraları ile meşhurdur.
SHENNAI
Üstad Bismillah Khan
Shehnai, kutsallık ve iyi talih getirdiğine inanan üflemeli bir çalgıdır. Neticesinde Kuzey Hindistan’da evlilikler ve törenlerde yaygın biçimde kullanılır. Saf bir Muladhara Çakra’nın kalitelerini ortaya çıkartır. Shehnai, punginin geliştirilmesi ile yaratıldı. Kaynağı ile ilgili iki yaygın efsane vardır. İlkinde bir Şah sarayında punginin çalınmasını yasaklamıştı. Sebebi tiz sesiydi. Müzisyen bir aileden gelen bir berber onu gelistirdi ve shehnai doğdu. Şah’ın sarayında çalınmasına ve berber ya da “nai” ye atıfta bulunarak ona shehnai dendi.
Diğer bir rivayete göre ismini kral anlamına gelen Farsça Şah ve flüt anlamına gelen nai kelimelerinden alır. Yani, “kralın flütü”. Üstad Bismillah Khan Sahib (21 Mart 1916 –21 Agustos 2006) Hintli bir shehnai ustasıydı. Klasik Hint müziğinde “Üstad" ya da "Pandit" kelimeleri Efendi ya da Guru anlamına gelir.
Bharat Ratna ödülünü alan üçüncü klasik müzik ustasıydı (2001’de). Bu, Hindistan’da en yüksek sivil ödüldür. Ayrıca, en yüksek sevideki dört sivil ödülün hepsini alan az sayıda insandan biri olarak da bilinir.
VEENA
Veena, Karnatik müzikte kullanılan telli bir çalgıdır. Veena’nin pek çok türü vardır. Güney Hindistan formu ile lüt ailesinin bir üyesidir. Veena’nin dizaynı yıllar içinde gelişmiştir. Büyük ihtimalle Orta Çağ Hint resimleri ve mabedlerinde görünen halinden yola çıkmıştır. Su kabağından iki yankı kısmı bulunan telli bir çalgıdır. Bunlar bambu ile birlestirilmiş ve kucaktan omza doğru çapraz biçimde tutulan bir yapıdadır. Kuzey Hindistan’a ait olan rudra veena ya da vichitra veena, teknik olarak kanuna benzeyen saz bu soyu ifade eder. Güney Hindistana ait olan ve Saraswati Veena denilen 1600’lü yıllarda geliştirildi.
Hint mitolojisinde öğrenme ve sanat figürü olan Saraswati çoğu zaman bir kuğu ya da tavuskuşunun üstüne oturmuş ve veena çalarken resmedilir. Saraswati’nin şunu söylediği hatırlanır: “Beni su yüzünde tutan Veenam olmasaydı müziğin okyanusunda gezinirken boğulurdum.” Dolayısıyla veena Swadisthan çakra ile bağdaştırılan enstrümandır. Çok eski zamanlardan beri mitolojik figür Shiva’nın Evreni yarattığında bu enstrümanı çaldığı söylenegelir. Anlatıldığına göre Shiva ve Parvati bu enstrümanın müziğiyle dans ederlerdi.
TABLA
Üstad Zakir Hussain
“TABLA” kelimesi “TABLA” adı verilen Arap davulundan türemişe benzer. Sufi Aziz Ameer Khusrau’nun eski bir perküsyon enstrümanı olan PPAKHAWAJ’ı ikiye bölerek bu enstrümanı geliştirdiğine inanılır. Tabla iki davuldan oluşmaktadır - Tabla ya da Dayan ve Dagga ya da Bayan. Tabla parmak uçları ile ve avuçları açık tutarak çalınır. Ses ve enstrümanda tüm hassas ritmik desenleri tekrar yaratabilir. Tabla ve pakhwaj Kalp Çakra’nın, Anahata’nın enstrümanlarıdır. Üstad Zakir Hussain bugün dünya çapnda tanınmaktadır. En yüksek seviyeden bir klasik tabla virtüozü olan Hussain, sanatıyla Hindistan’da ulusal bir hazine olarak yerini almıştır. Hindistan’ın en büyük klasik müzisyen ve dansçıları arasında olan Ali Akbar Khan, Ravi Shankar, Briju Maharaj ve Shivkumar Sharma’ya eşlik etmiştir.
Dagga sol el ile çalınır. Kil, bakır, gümüş ya da nikelden yapılabilir. Tabla içi oyuk bir tahta kütlesinden yapılır. Bu iki davul da çembere tuturulmuş deri ile kaplıdır. Davulun gövdesine bunu germek için deri kuşaklar kullanılır. Sesi ayarlamak için 3 inç ölçüsünde silindirik tahta kütleler tablanın duvarına ve deri kuşakların arasına sokulur. Dagga'da deri kuşak yerine pamuk iplerde kullanılır ve ses ayarı için tahta bloklar yerine demir ya da çelik halkalar da kullanılır.
Tabla normalde Sa ve Pa notalarında ses verir. Genellikle pirinçten olan metal bir çekiç akort etmek için kullanılır. Vokale ve enstrümanlara eşlik etmek için farklı Tablalar kullanılır. Tabla ve Bayan parmak uçları ve açık avuç içi ile çalınır. Ancak bu ritmin vuruşuna göre farklılık gösterir.
Tabla tekniği çok gelişmiştir. Sesin ve enstrümanın tüm karmaşık ritimli modellerini tekrarlayabilir. Maharetli ve yaratıcı Tabla çalgıcıları performansı süslerler.
PAKHWAJ
Pakhwaj, Mridang olarak da bilinen antik bir enstrümandır. Dhrupad şarkıcılarına eşlik ettiği ortaçağ döneminde çok popülerdi. Bu günkü isminin Moğol döneminde kullanılan bir çeşit davul olan Awaj'dan türediği düşünülüyor.
Pakhwaj da silindir yapıda olan ama elde hafifçe uzayan, içi boş tahta kütükten yapılır. İki tarafındaki açıklıklar deri ile kaplanır. Dairelerin çevresi farklıdır. Sağ taraftaki delik hafiçe daha küçüktür. Deri, Pakhwaja uzunlamasına giden deri kayışlarla bağlıdır. Silindir tahta kütükler Pakhwajın duvarının ve sesi ayarlamak için olan kuşakların arasına sokuludur. Yoğurularak hamur haline getirilmiş buğday unu, perdeyi alçaltmak ve daha derin bir ses vermek için sol tarafa sürülür.
Bu buğday unu sıvası kullanıldıktan sonra temizlenir. Her seferinde taze yeni yoğrulmuş hamur eklenir. Pakhwaj açık bir elle çalınır.Pakhwajın sağ tarafının ses tonu Tabla ile benzerdir. Pakhwaj Bols ise Tabladan farklıdır. Ta, Di, Na, Te, Gha, Ka ana vuruş notaları kullanılır. Geri kalan Bols'lar bu temel vuruşların kombinasyon ve doğaçlamalarıdır.
Pakhwaj birhayli gelişmiş bir vurmalı çalgıdır. Onun derin sesi Dhupad ve Dhamar vokallere ve Rudra-veena, Vichitra-veena ve Surbahar gibi enstrümanlara eşliğe çok daha iyi uyar.
BANSURI
Pandit Hariprasad Chaurasia
Bansuri, Vishuddhi Çakranın enstrümanı, Hindistan’a ait enine alto flüttür. Altı ya da yedi açık parmak deliğinden oluşan tek bambu sapından yapılmıstır. Çobanlar ve kırsal gelenekle bağlantılı olan eski bir enstrüman olan bansuri Krishna ve Radha’nın aşk hikayesi ile yakından ilişkilidir. Kuzey Hindistan bansurisi genelde 14 inch uzunluğundadır. Geleneksel olarak film müziği de dahil olmak üzere daha hafif kompozisyonlara eşlik etmek için kullanılmış olan bir soprano enstrümanıdır.
Pandit Hariprasad Chaurasia bansurideki ustalığı ile dünya çapında çok iyi tanınır. Chaurasia, klasik müzik dinleyicilerine ulaşmak ve o kitleyi büyütmek için bilinçli çaba sarf etmiş olan bir klasik akım üyesidir. Bir müzisyen olarak Chaurasia yenilikçi ve gelenekçi akımların nadir rastlanan bir birleşimidir. Usta üfleme tekniği sayesinde Klasik Kuzey Hindistan flüt çalgısının ifade imkanlarını çok genişletmiştir. 1992’de, müziğe yapmış olduğu olağanüstü katkıların takdiri olarak Hindistan Devlet Başkanı’ndan Padma Bhushan ödülünü almıştır.
SAROD
Üstad Amjad Ali Khan
Agnya çakranın enstrümanı olan Sarod Klasik Hint müziği enstrümanıdır. Yapı olarak Batı lütüne benzer. Hindustani klasik müzik ustaları arasındaki yeri ve popülerliği açısından sitardan sonra gelen ikinci alettir. Üstad Amjad Ali Khan yaygın olarak tanınan Hintli sarod çalgıcısı ve bestecisidir. Sarodu çalmak için kendine has bir tarz geliştirmiştir. Tarzındaki anahtar yenilikler vokal müziğe dayalı kompozisyonlar ve kompozisyona eşit vurgu yaparak üç oktav boyunca çok karmaşık kısımları çalabilmesindeki teknik yeterliliğidir.
SITAR
Pandit Ravi Shankar
Sitar telli bir çalgıdır. Hafif bir ses yaratmak için titreşen teller ve su kabağından yapılmıs bir yankı odası kullanır. Ağırlıkla Hindustani klasik müziğinde kullanılan sitar, Orta Çağlardan beri ağırlıkla Klasik Hint müziğinde kullanılan sitara hemen her yerde rastlanır. Bu enstrüman Hint yarımadasının her yerinde kullanılır.
Sitar, Hint enstrümanları içinde Veena ailesi ile Saz ailesinden olan Fars Sitarindan elde edilir. Bazı teoriler iki soydan sadece birini kabul eder.
Allauddin Khan’ın (Klasik Hint müziğine ait olan Maihar gharana’yi bulan kişi) ögrencisi olan Pandit Ravi Shankar belki de dünyada en iyi tanınan Hint çalgıcısıdır. Batı’da Hint müziğinin ve müzisyenlerinin, Klasik Hint müzik geleneğinin gücünün ve ona olan ilginin yaratılmasında başı çeken insanlardan biri olarak tanınır. Shankar‘ın müzik kariyeri 60 yılı kapsar ve kendisi en uzun uluslararası kariyer kategorisinde Guinness Rekoruna sahiptir.
HARMONIUM
Harmonium esasen bir batı enstrümanı olmasına rağmen diğer müzik enstrümanları gibi Hint müziğince benimsenmiştir. Çoğu Harmonium hafif ve hafif olmayan klasik müzikte eşlikçi olarak kullanılır, ancak bazı müzisyenler Khayal şarkıcılığında da kullanmayı tercih ederler. Sabit tonu nedeniyle eşlikçi olarak bu enstrümanı kullanmak müzisyenler arasında herzaman süren tartışmadır. Hindistandaki Harmonium çalgıcıları bu enstrümanda ustalaşmışlardır ve hint müziğine daha uygun hale getiren teknikler icat etmişlerdir.
SARANGI
Sarangi vokaliste eşlik etmek için en uygun enstrümandır çünkü bu enstrümaninsan sesinin en yakınına ulaşır. Sesin herbir tekniğini canlandırabilir. Bu sebeple vokalistler bu enstrümanı herzaman konserlerine dahil ederler. Feodal çağda bu enstrüman şarkı söyleyen hayat kadınlarının eşlikte kullandığı bir enstürman olarak görülürdü. Bu sebeple olanaklarının kıymeti anlaşılamadı.Saranginin üzgün ses tonu özelliği yüzünden melankolik bir enstrüman olarak damgalanması da müzisyenler arasında çok popüler olmamasına bir diğer neden oluştururdu. Sarangi çalgıcıları onu bugünkü saygın konumunu getirebilmek için çok mücadele vermek zorunda kalmışlardır. Bağımsızlık sonrası dönemde yıllar boyunca dahi Sarangi solo konserler için saygıdeğer görülmedi. Saranginin solo konserleri şimdi popülarite kazanmaktadır.
Yay ile çalınan tüm enstrümanların icadı şeytan kral Ravana'ya dayandırılır. Pek çok halk çalgısı Sarangi ile benzerlik taşır. Sangeet Ratnakar, Natya Shastra, Sangeet Darpan vb.. gibi Sanskritçe ilmi eserlerde, Saranga, Sarangi, Saranveena gibi çeşitli isimlerden bahsedilir. Sarang-veena Bharat'nın Natya Shastra sında bahsedilen Veenalardan biri olabilir.
Sarangi yaklaşık 70 cm. olan tek bir ahşap kütükten yapılır.Bu ahşap kütüğün içi boştur ve deri ile kaplıdır. Oyukluğa dört akort vidası montelidir. Çelik teller yerine hayvan bağırsağından teller kullanılır. Saranginin farklı kalınlıkta üç teli daha vardır. Saranginin perdeleri yoktur.Otuza otuzbeş sempatik tellerdir. Bunlar raganın gamına göre ses verirler. Bu sempatik tellere ait vidaların tutturulduğu delik parmak tahtasının sağ tarafında yer alır.
Sarangi çalınırken çalgıcının kucağında yer alır ve sağ omuza dayandırılır. Notalar parmakların tırnakları ile bağırsaktan yapılmış tellere basılarak üretilir. Sol elin üç parmağı çalmak için kullanılır. Sarangi sol elde tutulan at kılından yapılmış yay ile çalınır.Sol taraftaki ana teller 'tiz oktav Sa' ve 'Pa' notasında ve üçüncü nota ise orta oktav Sa notasında ses verir. Saygıdeğer bir pozisyon için verilen zorlu bir mücadeleden sonra Sarangi hem eşlikçi olarak esas performansçının yanında hem de solo konser enstrümanı olarak öne çıkan bir yer aldı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder