26 Haziran 2018 Salı

NOT

Sevgili okurlarım yaşadığım şehri değiştirmem sebebiyle ev taşıma ve bilimum işlerden ötürü iki hafta yeni makale yayınlayamayacağım affınıza sığınıyorum .bir sonraki makalede görüşmek üzere. Özellikle araştırıp yayınlamamı istediğiniz konular için önerilerinizi bekliyorum .
                      görüşmek üzere

21 Haziran 2018 Perşembe

NATİVE AMERİCAN . KIZILDERİLİ MÜZİKLERİ




Koloniler döneminden yüzyıllar önce amerika kıtası ,doğanın ruhlarına tapan ,onlarla bütünleşmiş avcı kabilelere aitti . Sayısız filme konu olmuş en az bir kaç kabilesinin ismini hepimizin bildiği ancak , Avrupalılar tarafından emsalsiz bir soykırıma uğramış insanlar .Kızılderililer . Son yılllarda türk olduklarına ilişkin oldukça fazla sayıda teori olmaktan çıkan araştırma mevcut. Orta asya ve sibirya türkleriyle kızılderililer arasında DNA çakışmalarına bile rastlanmış .Açıkçası iki halk arasındaki yaşayış ve inanış biçimlerine bakarak bende bu araştırmaların doğruluk payına inanıyorum . 
Avrupalılar tarafından tam 70 milyon kızılderili o ya da bu nedenlerle katledildi . 65 milyon bizon da kızılderililer yiyip hayatta kalmasın diye katledildi . Ama şimdi ne diyorlar özgürlükler ülkesi . bir ülke insanı katlederek kan üzerine kurulan bir ülke .Ve bu ülkenin ikiyüzlü insanlarının bize tehcir'i soykırım yaptınız diye kabul ettirmeye çalışması .... En hafif tabirle kaybolun ordan diyebilirim. Aslında bu büyüleyici halkın müziğiyle başlamak isterdim yazıma ama önce nelerin yokedildiğini söylemek zorunda hissettim kendimi . Topraklarını onlarla paylaşmaya gönülsüz olsalarda tabiat ana'nın hepsini besleyecek kadar zengin olduğunun farkında oldukları için bu medeni görünümlü kana susamış barbarların kıtaya yerleşmelerine izin verdiler . Kendileri tabiattan ihtiyaçları kadar alıyor ,doğanın döngüsüne saygı duyuyor avladıkları her hayvanın ruhunu kutsayıp hayatla barışık yaşarken avlanan konumuna düştüler ve yıllar içinde şeytanın şapka çıkaracağı iğrenç yöntemlerle yokedildiler . 

Dört yüz yıl boyunca ;sürgünler ,ölümler ,savaşlar ,açlık ,esaret .....  Sürekli savaştılar , aralarından bazı kabileler kandırılarak boyun eğdirildi .Kötülüğün ,açgözlülüğün ,hırsın  ne  demek olduğunu medeni geçinen sömürgeci avrupalılardan öğrendiler .
Kızılderililerin dünyanın merkezi olarak düşündüğü yer ,yani kara tepeler (PAHA SAPA ) ,Amerikan başkanı tarafından değersiz olduğu düşünülerek kıızılderililere bırakılmış .Ancak bir süre sonra altınla dolu topraklar olduğu ortaya çıkmış . O dönemde bölgede  yaşayan sioux (siyu) kabilesinin meşhur lideri " oturan boğa" bu topraklar için savaşmaya kararlı olsa da bu savaş fiziksel ve tarihsel olarak yok olmalarıyla sona erdi .
Bugünün Amerikasında modern olarak nitelenen kültürel değerlerin önemli bir kısmı ,kızılderili halkının kültürel değerlerine dayanıyor .Tanıdık gelen bir çok sembol de yine yerli kültüründe yer alıyor .


Kızılderililer için sanatın amacı sadece törensel inançlarını devam ettirmek ve diğer kabile üyelerine saygı göstererek onların ruhlarını ve kendi ruhlarını tatmin etmektir.Kuzey amerikada kızılderili müziği genel anlamda fonksiyoneldir.Halen günlük yaşamın vazgeçilmez parçasıdır ve genelde dini amaçlıdır ,onlar için ruhlar diyarına ulaşmada müzik en önemli etkendir. 
Amerikan yerlileri kendi iç benliklerinden çıkan şarkılara inanırlar .Genellikle hallüsinasyon görürken özel bir sebeple şarkılar yazılır.Çeşitli otlar ve metotlar sayesinde yaratılan şarkılar kişisel hazine gibi algılanır başkası tarafından öğrenilmesi istenmez .




kuzey amerika yerlilerinin müziği vokal ağırlıklıdır . Uzun notalarda asya 'ya özgü duraksamalara rastlanır.,en çok rastladığımız ses stili " sert ve titrek " olandır. Şarkı söyleme tekniği değişkendir yaşanılan bölgeye ve kabileye göre farklılık gösterebilir.Yerliler yüksek sesle şarkılar söylemeyi severler .Bu şarkılar sadece seslerden meydana gelmiştir ve kelime olarak hiçbir anlam taşımazlar .Bazı şarkılar oldukça kısadır ve bir çok kez tekrar edilir .( meditasyon sırasında yapılan mantralarla oldukça benzer olduğunu düşünebiliriz)







Araştırmalara göre sioux kızılderilileri en yüksek sesle şarkı söyleyenlerdir. Navaho'larda onlara benzer . Apache ve pueblo'lar ise normal sayılabilecek tonda fakat avrupa stilinden çok farklı biçimde şarkı söylerler. Pueblo kızılderililerinin müzikleri diğer kabilelerle kıyaslandığında fazlaca çeşitlilik göstermektedir. Coğrafi farklılık şarkılara dolaylı olarak yansımaktadır.



Kızılderililerin genellikle müzik uzmanları yoktur .Ancak şamanlar müziğe olan yatkınlıkları ve kattkıları ile bilinmektedirler. Yerli halka göre bu kişilerin güçleri müzik ile özdeştir.Orta asya kültürü ve kızılderili kültüründe kilimlerdeki çift başlı kartal ,koçbaşı ,ay ve yıldız motifleri birbirinin aynısıdır .Her iki kültürde de aile büyüklerine saygı ,bağlılık ve büyüğünün sözünü yerine getirme adetleri vardır.Ayrıca şaman kültürünün vazgeçilmezlerinden davul kullanımı türk ve kızılderili kültürlerinde oldukça yaygındır. 

kaynakça  için  www.metinsert.com
             www.yasamaugrasi.com
sitelerine çok teşekkür ederim 











13 Haziran 2018 Çarşamba

CEM KARACA

Bir ocak  1945 'te istanbulda dünyaya gelen Cem karaca azeri asıllı bir baba ile ermeni bir annenin çocuğudur  . İkisi de tiyatrocu olan bir ebeveynle büyümenin genellikle kaçınılmaz sonu olarak küçük yaşlarda müzik yeteneği farkedilmiş . Robert kolejde eğitim gördüğü yıllarda adı bir çok grupla anılmaya başlamıştı ancak , oğlunun müzikle ilgilenmesini katiyyetle  istemeyen babası  konserlerinden birinde adam tutup oğlunu yuhalatmıştır . Kolej yıllarında amatör olarak "dinamikler" ve "jaguarlar " gruplarıyla başladığı müzik hayatının ilk profesyonel grubu ise  askerden döndükten sonra 1967 yılında kurulan "apaşlar"  Anadolu müziğiyle gerçek anlamda ilk tanışması askerliğini yaptığı zamanlardır .Daha önce ilgisini çekmeyen halk müziğinin içinde bulundurduğu duygu ve kültür zenginliği ,asker arkadaşının çaldığı bağlamadan yayılan türküler sayesinde kendi müziği ve anadolu ezgilerini birleştirdi  .Askerliği dönüşü Apaşlar grubuyla  yaptığı şarkılar benimde en sevdiklerim . Aynı yıl içinde söz ve müziği kendine ait olan "emrah " şarkısıyla  Cem Karaca ve Apaşlar altın mikrofonda ikinciliği yakalamıştır . Müziklerinde ki farklılık doğu müziğini sentezleyip beat müziği altyapısıyla birleştirmelerinden gelir . O yıllardaki beat müzik ise yapısındaki dans ritmleri ve bas çizgileriyle belirginlik göstermektedir .



Anadolu beat tarzı o yıllarda cem karaca şarkılarına bambaşka bir tat vermiştir bence . 1968 yılının bir başka hit şarkısı "Resimdeki  gözyaşlarının"ileriki yıllarda tekrar yorumlanan versiyonlarından pek tat alamadığımı itiraf etmeliyim .Bir başka açıdan bakıldığında ise 50 yılı aşan bir şarkıdır bu . Benim için ise baba yadigarımdır. Ne zaman babamı özlesem ; bana cem karacayı o sevdirdiği için açıp dinlediğim çokça da söylediğim bir şarkıdır. 




1969 yılından sonra apaşlar'dan ayrılarak grubun baş gitaristi  Seyhan Karabay ile   "Cem Karaca -Kardaşlar "  topluluğunu kurdu .Ve bir diğer efsane şarkı 1970'te  geldi "Dadaloğlu"  Bu şarkıyla listelerde iyi  bir yer edindi . Bu türkü ayrıca Cem Karacanın sola doğru kayışının  bir göstergesi oldu .

1972 'ye Cem karaca "hey" dergisi tarafından verilen  "1971 'in en iyi erkek şarkıcısı " ödülüyle başladı ve  derginin turnesine katıldı. Ancak kardaşlar gitaristi Seyhan Karabay ile arasında baş gösteren anlaşmazlıklar sonrasında yolları ayrıldı . 
Bu durum eşi benzeri olmayan bir değiş tokuşu meydana getirdi .Cem karaca "kardaşlar"dan ayrılıp " Moğollar ile birleşirken ; Kardaşlar da moğollar 'la anlaşamayan  "Ersen dinleten" i gruplarına dahil ettiler .
"Namus belası " , "gel gel " , "obur dünya " gibi parçalar Cem karaca -Cahit berkay  birlikteliğinin ölümsüz eserleri oldu . Özellikle "Namus belası " öyle popüler oldu ki hey dergisinde çizgi roman olarak yayınlandı . Ancak o yıllarda ülkemizdeki telif hakları sıkıntısından dolayı Cahit Berkay çalışmalarını Fransa da sürdürmeye karar verince  Cem karaca ve Moğollar yollarını ayırdı .
Mart 1974 'te  "Dervişan " grubunu kuran cem karaca yoluna Uğur Dikmen'le devam etti .Müzik kariyerinin başından bu yana kullandığı orjinal grup isimlerinden en sevdiğim Dervişan olsa da bu grupla uzun soluklu bir yolculuğu olmadı ne yazık ki . " yoksulluk kader olamaz " bu birlikteliğin ürünüdür.  Şubat 1975'te  yayınlanan "Tamirci çırağı" 45 'liği Cem karacanın siyasi görüşünü ilk kez bu kadar açık vurguluyordu .1977 'de cem karaca artan siyasi gerginlilkle birlikte daha önemli bir figür oluyordu .Cem karaca ve dervişan 1978 'in başında 1 mayıs plağından sonra yollarını ayırdılar. Söz ve bestesi  Sarper Özsan 'a ait bu marş niteliğindeki şarkı komünizm propagandası bahanesiyle yıllarca yasaklansa da bizim kuşağında pek dilinden düşmemiştir söylemeliyim . Ancak sadece bu marş değil bir dönem Cem karaca 'nın bütün şarkıları yasaklanır .
Cem karacanın dervişan'dan sonra kurduğu ,adını da Türkiye 'nin iki ucundan esinlenerek "Edirdahan " koyduğu grup ( yine orjinal bir isim) kurulduktan 20 gün sonra grup üyelerinin eski grupları "kurtalan ekspres" e geri dönmesiyle  eleman değişikliğine uğradı.  1978 'de Cem karaca bu grupla ilk ve son teklisi " Safinaz" ı yayınladı .Bu plak Türkiye de daha önce görülmemiş 18 dakikalık bir rock operaydı . Teklinin diğer şarkıları da Nazım Hikmet  ve Ahmed Arif şiirlerinin besteleriydi . 1979 'da grup dağıldıktan sonra Cem karaca kariyerine uzun yıllar solo olarak devam etti .
1990 'larda yurda dönüşüyle birlikte yine Uğur Dikmen ve Cahit Berkay 'la birlikte " yiyin efendiler " albumünü yayınladı .Sözleri kendisine müziği Cahit Berkay 'a ait olan Kahya Yahya şarkısı ile Altın Güvercin en iyi şarkı ödülünü kazandı.
1992 'de  "raptiye rap rap " ve "ıslak ıslak"  besteleri ile büyük başarı yakaladı .

1999 ' da  Cahit Berkay , Engin Yörükoğlu , Ahmet Güvenç ve Uğur Dikmen 'in  desteğiyle " Bindik bir alamete " albumünü yayınladı . Bu albümde en sevdiklerimden biri Cem karacanın o özlenen sesini doyasıya hissedebildiğim "Kerkük Zindanı"  olmuştur hep 
Mayıs 2001 de ,Barış Manço'nun ölümünden sonra vokalistsiz kalan " Kurtalan ekspres " ile beraber çalmaya başladı. 2002 de "yol arkadaşları "isimli grubu  kurup yine onlarla sahne aldı . Ölümünden önce kaydettiği şarkıların ilki ise ölümünden kısa süre sonra yayınlandı ( hayvan terli teklisi ) 
   Cem Karaca 'nın yıllar boyunca sürekli farklı müzisyenlerle olan  grup birliktelikleri  onun müziğini zenginleştiren önemli öğelerden sayılabilir. 
8 şubat 2004 'te solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle öldüğünde ; bazılarımız gençliğinin en güzel çağını ,bazılarımız  güzel çocukluk anılarını ,bazılarımız  resimdeki gözyaşlarını , eski tüfek solcular ise davalarının en güçlü seslerinden birini kaybetmiş oldular . Benim için türk rock müziğinin Üç büyüklerinden dir .Ancak tarzıyla Erkin koray ve Barış Manço 'dan  her zaman daha farklı olmuştur .
Cem karaca , 1 mayıs meydanlarının coşkusu ,anadolu dağlarından seslenen yiğitlerin isyanı , romanlara öykünen hayalperest çırağı gerçeğe döndüren ses ,geçmişine dönüp bakamayanların sakladığı gözyaşıdır.
Benim içinse kulaklarımdan tınısı gitmeyen bir baba yadigarıdır , gülhane parkındaki o malum ceviz ağacıdır .Yaklaşan ayrılık günümüzdür .Nurlar içinde yatsın .


1 Haziran 2018 Cuma

İSKANDİNAV MÜZİĞİ / VİKİNGLERİN İZİNDEN


  Merhabalar fazla bekleyemedim. Çok fazla incelenmesi gereken ,derinliği olan bir tür iskandinav müzikleri .İçlerindeki en erken müzik gelişmesi ,aralarında avrupaya en yakın olan Danimarka da gerçekleşiyor.





Yakın zamana kadar avrupa müziğine önemli bir katkı ya da etki yapamasalar son yıllarda özellikle metal müzik alanında epey hayranı olan bir ekol oldular .Öyle ki nereye baksak iskandinav müzikleri ,dizileri etrafımızı sardı.Kabul etmeliyim ki içlerinden dinlediğim bir çok örnek epey büyüleyici .Kendimi o coğrafya da  hayal edebileceğim kadar güçlü müzikler .


    Bu müziğin gelişiminin izini 19 . yy 'da ki  "ulusal akımlar " dönemine dek sürdüğümüzde , bestecilerin kendi ulusal kaynaklarını araştırmaya ,derlemeye ve değerlendirmeye yönelmesiyle oldukça sıradışı melodiler meydana geldi . Özellikle  "Edward Grieg" ve  "Antonin Dvorak " favorilerimdendir .




Son yıllarda ise dünyaya elektronik müzik gruplarıyla yayılmaya başlayan bu müzik genellikle melankoli dozları epey yüksek olsa da müzik piyasalarında giderek kendine sağlam yer edinen müzisyenler var .


.Özellikle  "Ane Brun " dan bahsetmek istiyorum .
2003 yılından bu yana çıkardığı sekiz albümle ,çizgisini bozmadan , zenginleştirerek ilerleyen bu norveçli müzisyen  yaklaşık on yıl önce birden dinlemekten vazgeçemediğim  bir ses oldu . Müziğinin akustik ağırlıklı olması ve vokallerinin kalitesi o yıllardan bu yana hiç bozulmadı . İskandinav müziğin karamsarlığını ,melankolisini , sakin tınısını oldukça iyi yansıttığını düşündüğüm  için  yazıma onunla son veriyorum hoşçakalın 



FLAMENKO



Merhaba 
Gençliğimden beri dinlemekten asla bıkmadığım bir şarkıyla başlamak istedim .Filmi zaten efsanedir ancak Antonio banderas 'ın özel hayranlığımı kazanması bu şarkıdaki performansı sayesindedir . Özellikle gitarıyla tacizci patakladığı sahneye bayılırım . Bir çok şarkıda bu ateşli insanın içini kıpır kıpır yapan havayı bulsak ta aslında flamenco müziği bence derin ve coşkulu acıları daha çok yansıtıyor .Tek bir yazıda bu efsaneleşmiş müziği anlatma mümkün değil .O kadar çabuk tüketmek istemiyorum .Ruhumun bir köşesinde bu müziğe ait olduğumu hissediyorum. Antonio banderas'la başladığıma bakmayın kısaca endülüs halk müziği olarak tanımlanan bu müzik ; ispanyanın endülüs bölgesinde uzun yıllar bir arada yaşamış olan   hristiyanlar , ispanya yahudileri ,  müslüman  araplar ve çingeneler tarafından oluşturulmuş bir müziktir.Yani tam anlamıyla enfes bir sentez .Oluşturan topluluklara baktığımızda görülen çeşitlilikten ötürü flamenko ezgilerinde tüm bu etnik ezgileri görebiliyoruz .

Bulundukları toplumda dışlanmış ,hor görülmüş toplulukların sesi olmuş ,yoksulluk içinde yaşayan endülüs  çingeneleriyle  daha da gelişip dünyaya yayılmıştır .


Bu "her yerin yabancısı " insanların yersiz yurtsuz olması ,tüm yeteneklerine rağmen toplumun saygın kesimlerince bir türlü kabullenilmemeleri ve birde üstüne üstlük sürekli haklı ya da haksız yere aşağılayıcı bir suçluluk muamelesi görmeleri beni her daim üzmüştür . Bunca acının üzerine birde hayalperest diktatör hitlerin yahudilerle birlikte katlettiği yüzbinlerce çingene . Dünyayı gezen bu kültür belleği insanların en büyük zulme uğraması bugünkü flamenko müziğinin yayılmasını da epey etkilemiş diye düşünüyorum .
Ve flamenko müziği ile jazz müzik arasında oluşumları açısından büyük benzerlik görüyorum .Jazz müziğin düzene başkaldıran isyancı yapısını flamenko müziğinde de görmek epey mümkün .

Flamenkonun dansındaki sert  duruşlar ,hareketler ,ifadeler  bana hep onların düzenle olan kavgalarını düşündürüyor .Yaşadıkları tüm zorluklara rağmen yaşam biçimlerinden vazgeçemeyen ,acıları kardeş gibi kucaklayan bu insanları seviyorum . 
Üç çeşit flamenko şarkısından bahsetmek istiyorum .En ağır başlı olan  "conte grande" ; ( büyük şarkı ) adıyla anılan ve ölüm ,keder ,ve dini konularını işleyen " conte jando " dur ( derin şarkı ) ikisinin arasında ise " cante intermedio ( orta şarkı )bulunuyor .Dokunaklı ama daha az ağırbaşlı ,ve çoğunlukla doğu müziğinden esintiler taşıyan flamenkolardır.

En hafif tarz olan "cante chico " (küçük şarkı ) ise aşk ,kırsal yaşam ve eğlence konularını işler .
     Her tarzın kendine özgü bir ritmi ve akor yapısı var . 1840 ' larda ise  gitardan çok  şarkı ve dans ağırlıklı olarak altın çağını yaşıyordu . Önceden  "Cante " ler yani flamenko geceleri sadece yerli halkın evlerinde düzenlenirken  1842 de ilk flamenko gece klubü  "cafe cante "  Sevilla ' da açıldı .  Günümüzdeki modern flamenkonun  başlangıcı kabul ediliyor. 1936 'ya kadar yine de çok fazla dünyaya yayılmamış bu güzel müziğin kaderini ispanya iç savaşı değiştirmiş .Bir çok önemli sanatçının ülkesini terketmek zorunda kalmasıyla flamenkonun sınırları ispanyayı aşarak dünyada yaygınlaşmasının yolunu açtı.  1950 'lere geldiğimizde artık flamenko 'ya  özel festivaller düzenlenmeye başladı ve 1960 'lara gelindiğinde bu görkemli müzik en saf haliyle yeniden dirildi . 
bu adamların his ve duygularıyla birbirlerine böyle uyum sağlamaları beni oldukça etkiliyor . ilerleyen zamanlarda flamenko ya tekrar ayrıntılı bir şekilde eğilmek istiyorum bir sonraki yazımızda görüşmek üzere